Bu, orijinali İngilizce olan bir sayfanın çevirisidir.

Yazılım Niçin Özgür Olmalıdır

Yazılımın varlığı, kullanımına ilişkin kararların nasıl verilmesi gerektiği sorusunu gündeme getirmektedir. Örneğin, bir programın kopyasına sahip bir bireyin, kopya isteyen başka bir bireyle karşılaştığını varsayalım. Bu bireylerin programı kopyalaması mümkündür; bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine kim karar vermelidir? İlgili bireyler mi? Ya da “sahip” olarak adlandırılan başka bir taraf mı?

Yazılım geliştiricileri, tipik olarak bu soruları, cevaba ilişkin ölçüti, geliştiricilerin kârını maksimuma çıkarma varsayımına bağlı olarak değerlendirmektedir. İşin politik gücü, hükümetin hem bu ölçütleri hem de geliştiriciler tarafından önerilen cevabı benimsemesine neden olmuştur: programın, tipik olarak geliştirilmesinde bulunan bir şirket olan bir sahibi vardır.

Aynı soruyu farklı bir ölçüt kullanarak değerlendirmek istiyorum: genel olarak toplumun refahı ve özgürlüğünü göz önünde bulundurarak.

Bu yanıt, mevcut kanun tarafından belirlenemez, kanun, etiğe uymalıdır, bunun tersi olmamalıdır. Olası yanıtları sunabilmesine rağmen, mevcut uygulama bu sorunun cevabını vermez. yanıtlandırmanın tek yolu, yazılım sahibinin tanımlanması ile kimlerin zarar gördüğü, zararın niçin ve ne kadar olduğu ve kime yardım ettiğinin görülmesidir. Başka bir deyişle, ürünlerin üretilmesi kadar, bir bütün olarak toplum tarafında tam anlamıyla özgürlüğü de dikkate alarak bir maliyet-kâr analizi gerçekleştirmeliyiz.

Bu yazıda, sahipliğin var olmasının etkilerini açıklayacak ve sonuçların zararlı olduğunu göstereceğim. Vardığım sonuç, programcıların, yazmış olduğumuz yazılımı, paylaşma, yeniden dağıtma, üzerinde çalışma ve geliştirme konusunda yüreklendirme görevine sahip olduğudur: başka bir deyişle, özgür yazılım yazma konusunda insanları yüreklendirmek görevimizdir.(1)

Yazılım Sahipleri Güçlerini Nasıl Haklı Gösterir

Programların mülkiyet altında olduğu mevcut sistemden faydalananlar, programları sahiplenme isteklerini desteklemek için iki sav sunar: duygusal sav ve ekonomik sav.

Duygusal sav şu şekildedir: “Alın terimi, kalbimi, ruhumu bu programa koydum. Bu program benden gelmektedir, bu program benimdir!”

Bu savın yanlış olduğunun kanıtlanması gerekmez. Bağlılık duygusu, kendilerine uygun olduğunda programcıların kazandığı bir duygudur; kaçınılmaz bir duygu değildir. Örneğin, aynı programcıların, bir maaş karşılığında yazılımlarının tüm haklarını büyük bir firmaya devrettiği durumu düşünelim; duygusal bağlılık esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Bunun zıttı olarak, çalışmalarına imzalarını bile atmayan ortaçağ zamanlarının büyük sanatçılarını ve zanaatçılarını düşünelim. Onlara göre, sanatçının adı önemli değildi. Önemli olan çalışmanın yapılması, ve hizmet edeceği amaçtı. Bu görüş, yüzlerce yıl hüküm sürdü.

Ekonomik sav şu şekildedir: “Zengin olmak istiyorum (genellikle “ekmeğini kazanmak” ifadesiyle karıştırılmaktadır) ve programlama yaparak zengin olmama izin vermezseniz, o zaman programlama yapmayacağım. Herkes benim gibidir, bu nedenle, hiç kimse program yapmayacaktır. Ve o zaman elinizde hiçbir program olmayacak!” Bu tehdit, genellikle arkadaşça bir tavsiye altında gizlenmektedir.

Daha sonra bu tehdidin niçin bir blöf olduğunu açıklayacağım. İlk olarak, savın başka bir biçiminde görülebilir olan bir kapalı varsayıma işaret etmek istiyorum.

Bu ifade etme, hiçbir programın olmadığı durumla özel mülk bir programın sosyal yararının karşılaştırılmasıyla başlar ve daha sonra bir bütün olarak özel mülk yazılım gelişiminin yararlı olduğu ve cesaretlendirilmesi gerektiği sonucuna varır. Buradaki yanlış mantık, iki sonucun, özel mülk yazılımın olması durumu ile hiçbir yazılımın olmaması durumu, karşılaştırılmasındadır ve başka hiçbir olasılığın olmadığı varsayılmaktadır.

Yazılım telif hakkı sistemi söz konusu olduğunda, yazılım gelişimi genellikle yazılımın kullanımını kontrol eden bir sahibin varlığıyla ilişkilidir. Bu ilişki var olduğu sürece, her zaman özel mülk yazılımın var olması ya da hiçbir yazılımın var olmaması seçeneğiyle karşı karşıya kalırız. Ancak, bu ilişki yapısal ya da önlenemeyen bir ilişki değildir; bu, sorgulamakta olduğumuz özel sosyal/yasal kararın bir sonucudur: bu, yazılım sahipliğinin olup olmaması kararıdır. Özel mülk yazılımın var olması - hiçbir yazılımın var olmaması arasındaki tercihin formülize edilmesi, sorgulanmayı gerektirmektedir.

Sahiplerin Olmasına Karşı Sav

Şu anda soru şudur: “Yazılımın gelişimi, kullanımının kısıtlanması amacıyla sahiplerinin olmasıyla ilişkilendirilmeli midir?”

Buna karar vermek için, bu iki eylemin her birinin toplum üzerindeki etkisini birbirinden bağımsız olarak değerlendirmemiz gerekir: yazılımın geliştirilmesinin etkisi (dağıtım terimlerinden bağımsız olarak) ve kullanımının sınırlanmasının etkisi (yazılımın geliştirilmiş olduğu varsayılarak). Bu eylemlerden biri yararlı ve diğeri de zararlı ise, o zaman ilişkiyi bırakmamız ve yalnızca yararlı olan eylemi gerçekleştirmemiz daha iyidir.

Bu durumu farklı bir şekilde ortaya koyarsak, halihazırda geliştirilmiş olan bir programın dağıtılmasının kısıtlanması toplum için zararlı ise, o zaman etik bir yazılım geliştiricisi, bu seçeneği reddedecektir.

Paylaşmanın kısıtlanmasının etkisini belirlemek için, kısıtlı (başka bir deyişle, özel mülk) bir programın toplum için değerini, aynı programın herkes için ulaşılabilir olduğu durumdaki değeriyle karşılaştırmamız gerekir. Bu, iki dünyanın karşılaştırılması anlamına gelmektedir.

Bu çözümleme, ayrıca şu şekilde yapılan basit karşı savı da yanıtlamaktadır. “komşuya programın bir kopyasının verilmesinin yararı, programın sahibine verilen zarar nedeniyle yok olmaktadır.” Bu karşı sav, zararın ve faydanın eşit büyüklükte olduğunu varsaymaktadır. Çözümleme, iki büyüklüğün karşılaştırılmasını içermektedir ve faydanın daha büyük olduğunu göstermektedir.

Bu savı açıklığa kavuşturmak için, bu savı başka bir alana uygulayalım: yol inşaatı.

Bütün yolların finansmanı geçiş ücretleriyle sağlanabilir. Bu, tüm cadde köşelerinde geçiş ücreti stantlarının olmasını gerektirecektir. Bu gibi bir sistem, yolları iyileştirmek için büyük bir istenç sağlayacaktır. Ayrıca herhangi belirli bir yolun kullanıcılarının söz konusu yol için ödeme yapmasına neden olacaktır. Ancak, geçiş ücreti standı, düzgün bir biçimde araba sürülmesine ilişkin yapay bir engeldir, yapaydır çünkü yolların ya da arabaların nasıl çalıştığının bir sonucu değildir.

Yararları açısından ücretli ve ücretsiz yolları karşılaştırırsak, geçiş ücreti stantlarına sahip olmayan yolların inşaatının ve çalıştırılmasının daha ucuz olduğunu, daha güvenli ve kullanımının daha etkin olduğunu görürüz(2). Fakir bir ülkede, geçiş ücretleri, yolları birçok vatandaş için daha elverişsiz hale getirmektedir. Bu nedenle, geçiş ücreti standı olmayan yollar, topluma daha düşük maliyette daha fazla fayda sunmaktadır; toplum için daha çok tercih edilmektedir. Bu nedenle toplumun, yolların finansmanını geçiş ücreti stantları yerine başka bir şekilde sağlaması gereklidir. Bir kere inşaa edildikten sonra, yolların kullanımı ücretsiz olmalıdır.

Geçiş ücreti stantlarının savunucuları finansmanın sağlanması için tek yol olarak bu stantları önerdiklerinde, mevcut tercih olanaklarını bozarlar. Geçiş ücreti stantları finansman sağlamaktadır ancak başka bir şeyi daha yapmaktadır: aslında, yolun kalitesini bozmaktadır. Geçiş ücretli yol, ücretsiz (özgür) yol kadar iyi değildir; bu, ücretsiz yolların yerine geçiş ücretli yolların geçeceği anlamına geliyorsa, daha iyi ya da teknik olarak üstün yolların iyi bir sonuç vermeyebileceğini gösterir.

Tabi ki, ücretsiz bir yolun inşaatının da maliyeti vardır ve bu maliyeti, kamunun bir şekilde ödemesi şarttır. Ancak, bu, geçiş ücreti stantlarının önlenemez olduğu anlamına gelmez. Her iki durumda da ücret ödemesi gereken bizler için, ücretsiz bir yolun satın alınması paramızın daha iyi değerlendirilmesini sağlayacaktır.

Geçiş ücreti olan bir yolun, hiç yolun olmamasından daha kötü olduğunu söylemiyorum. Bu, geçiş ücretinin hiç kimsenin yolu kullanamayacağı kadar yüksek olduğu durumda geçerli olurdu, ancak bu, bir geçiş ücreti toplayıcısı için muhtemel olmayan bir politikadır. Ancak, geçiş ücreti stantları önemli harcama ve elverişsizliğe neden olduğu sürece, finansmanın daha az engelleyici bir biçimde sağlanması daha iyidir.

Yazılım gelişimine aynı savı uygulayarak, şimdi yararlı yazılım programları için “geçiş ücreti stantlarının” olmasının topluma pahalıya mal olduğunu göstereceğim: programların oluşturulmasının daha pahalıya mal olmasına, ortaya çıkan ürünün daha pahalı olmasına ve kullanımının daha az tatmin edici ve daha verimsiz olmasına neden olmaktadır. Bunu, program yapısının başka bir şekilde desteklenmesi gerektiği sonucu izleyecektir. Daha sonra, yazılım gelişiminin desteklenmesi ve (gerçekte gerekli olduğu dereceye kadar) finanse edilmesi için başka yöntemleri açıklamaya devam edeceğim.

Yazılımın Engellenmesi ile Verilen Zarar

Bir an için bir programın geliştirilmiş olduğunu ve gelişimi için her türlü gerekli bedelin ödendiğini düşünün; şimdi toplum, programı özel mülk yapmak ya da özgür paylaşım ve kullanım için izin vermek arasında bir tercih yapmalıdır. Programın varlığı ve ulaşılabilirliği istenen bir şeydir.(3)

Programın dağıtımı ve değiştirilmesi üzerindeki sınırlamalar kullanımını kolaylaştıramaz. Bu sınırlamalar yalnızca zarar vericidir. Bu nedenle etkileri yalnızca olumsuz olabilir. Ancak ne kadar? Ve ne çeşit?

Bu gibi bir engellemeden dolayı üç farklı maddi zarar seviyesi vardır:

  • Daha az sayıda insan programı kullanmaktadır.
  • Kullanıcıların hiçbiri programı uyarlayamaz ya da onaramaz.
  • Diğer geliştiriciler programdan bir şeyler öğrenemez ya da yeni çalışmalar için programı temel alamaz.

Her bir maddi zarar seviyesi, eşlik eden bir psiko-sosyal zarar biçimine sahiptir. Bu, insanların kararlarının sonraki duyguları, yaklaşımları ve yatkınlıkları üzerindeki etkisine gönderme yapmaktadır. İnsanların düşünme yollarındaki bu değişiklikler daha sonra diğer insanlarla ilişkilerinde ek bir etkiye sahip olacaktır ve maddi sonuçlara neden olabilir.

Maddi zararın üç seviyesi, programın katabildiği değerin bir kısmını tüketebilir ancak sıfıra indiremez. Programın değerinin neredeyse tümünü harcarlarsa, o zaman programın yazılması en azından programı geliştirmek için harcanan emek şeklinde topluma zarar verir. Satılması kârlı olan bir program birtakım net doğrudan maddi fayda sağlamalıdır.

Ancak, eşlik eden psiko-sosyal zarar hesaba katıldığında, özel mülk yazılım gelişiminin verebildiği zararın bir sınırı yoktur.

Programların Kullanımının Sınırlandırılması

İlk zarar seviyesi, programın basit bir biçimde kullanımına engel olmaktadır. Bir programın kopyalanması hemen hemen sıfır marjinal maliyete sahiptir (ve işi kendiniz yaparak bu maliyeti ödeyebilirsiniz), bu nedenle özgür bir piyasada, hemen hemen sıfır fiyata sahip olacaktır. Lisans ücreti, programın kullanılmasına ilişkin önemli bir engelleyici etkendir. Geniş çaplı olarak yararlı olan bir program özel mülk ise, çok daha az sayıda insan bu programı kullanacaktır.

Bir programın topluma sağlayacağı toplam katkının programa bir sahip atanmasıyla azalacağı kolayca görülebilir. Programı kullanmak için ödeme yapması gereken programın her bir potansiyel kullanıcısı, ödeme yapmayı seçebilir ya da programı kullanmaktan vazgeçebilir. Kullanıcı ödeme yapmayı tercih ettiği zaman, iki taraf arasında toplamı sıfır olan bir para transferi gerçekleşmektedir. Ancak bir kimse programın kullanımından vazgeçmeye karar verdiğinde, bu durum, o kimseye zarar verir ve de bu durumun kimseye yararı olmaz. Negatif sayılarla sıfırların toplamı negatif olmalıdır.

Ancak bu, programı geliştirmek için gerekli çalışma miktarını azaltmamaktadır. Sonuç olarak, saatlik çalışma başına sağlanan kullanıcı memnuniyeti açısından tüm sürecin verimi azalır.

Bu, programlar, arabalar, sandalyeler ya da sandviçlerin kopyaları arasındaki önemli farklı yansıtır. Bilim kurgu filmlerinin dışında fiziksel nesneler için hiçbir kopyalama makinesi yoktur. Ancak programların kopyalanması kolaydır; herhangi bir kimse, çok az çabayla istendiği kadar kopya oluşturabilir. Fiziksel nesneler için bu geçerli değildir çünkü madde korunmaktadır: her bir yeni kopya, ilk kopyanın yapılış şekliyle aynı şekilde hammaddelerden yapılmalıdır.

Maddi nesneler söz konusu olduğunda, bu nesnelerin kullanımına ilişkin engelleyici durum anlamlıdır çünkü daha az nesnenin satın alınması, bu nesneleri yapmak için daha az hammadde ve çalışmanın gerekli olduğu anlamına gelmektedir. Genelde üretim süreci üzerine dağıtılmış bir başlangıç maliyetinin ve bir geliştirme maliyetinin olduğu gerçektir. Ancak üretimin marjinal maliyeti önemli olduğu sürece, geliştirme maliyetinin bir kısmının eklenmesi niteliksel bir fark yaratmamaktadır. Ve sıradan kullanıcıların özgürlüğünde kısıtlamaların olmasını gerektirmemektedir.

Ancak, aksi takdirde özgür olacak olan bir şey üzerinde bir fiyatın dayatılması niteliksel bir değişikliktir. Yazılım dağıtımı için merkezi olarak dayatılan bir ücret güçlü bir engelleyici durum haline gelmektedir.

Dahası, şimdi uygulandığı gibi merkezi üretim, yazılımın kopyalarının sunulması aracı olarak bile etkin değildir. Bu sistem gereksiz paketleme, dünya genelinde çok sayıda paketin taşınması ve satış için depolanmasındaki fiziksel disklerin ya da teyplerin iliştirilmesini içermektedir. Bu maliyet, işin yapılmasının masrafı olarak sunulmaktadır; gerçekte, sahiplerin olması nedeniyle oluşan boşa harcamanın bir kısmıdır.

Sosyal Uyumun Zarar Görmesi

Kendinizin ve komşunuzun belirli bir programın çalışmasını yararlı bulacağını varsayın. Komşunuz açısından etik olarak bakıldığında, durumun uygun bir şekilde gerçekleşmesinin programın her ikiniz tarafından kullanılmasını mümkün kılacağını hissetmelisiniz. Programın yalnızca biriniz tarafından kullanılması ve diğerinin kısıtlanması önerisi, ara bozucu bir öneridir komşunuz da siz de bu durumu kabul edemezsiniz.

Tipik bir yazılım lisans anlaşması imzalamak komşunuza ihanet etmek anlamına gelmektedir: “Komşumu bu programdan mahrum bırakmaya söz veriyorum böylece kendim için bir kopya edinebilirim.” Bu gibi tercihler yapan insanlar, komşulara yardım etmenin önemini basit görerek kendilerini haklı göstermek için iç psikolojik baskı hisseder, bu nedenle toplum ruhu zayıflar. Bu, programın kullanımından insanları vazgeçirmenin maddi zararıyla ilişkili olan psiko-sosyal zarardır.

Birçok kullanıcı, paylaşmanın reddedilmesinin hatalı olduğunu bilinçaltında hissetmektedir, bu nedenle bu kullanıcılar, lisansları ve kanunları görmezden gelmeye karar verir ve her şekilde programları paylaşırlar. Ancak genellikle bunu yaptıkları için suçlu hissederler. İyi komşu olmak için kuralları çiğnemenin gerekli olduğunu bilirler ancak kanunlara yine de önem verirler ve iyi bir komşu olmanın (ki öyledirler) utanç verici ya da ahlaksızca olduğu sonucuna varırlar. Bu da psiko-sosyal bir zarar çeşididir ancak bu lisansların ve kanunların hiçbir törel güce sahip olmadığına karar vererek bundan kaçınılabilir.

Programcılar ayrıca, çalışmalarını birçok kullanıcının kullanmasına izin verilmeyeceğini bilerek psikolojik zarar da görmektedir. Bu durum, siniklik ya da inkâr davranışına yol açmaktadır. Bir programcı, teknik olarak heyecan verici bulduğu çalışmayı coşkulu bir şekilde tanımlayabilir; o zaman “Kullanmama izin verilecek mi?” sorusunu duyduğunda yüzü düşer ve cevabın hayır olduğunu itiraf eder. Cesareti kırılmış hissetmemek için, çoğunlukla bu gerçeği görmezden gelir ya da bu konunun önemini en aza indirmek için sinik bir tutum benimser.

Reagan döneminden beri, A.B.D.’deki en büyük eksiklik konusu, teknik yenilik değil daha çok toplumun iyiliği için birlikte çalışma isteğidir. Toplum için birlikte çalışma isteği harcanarak teknik yeniliğin yüreklendirilmesi anlamsızdır.

Programların Uyarlanmasının Engellenmesi

Maddi zararın ikinci seviyesi programların uyarlanamamasıdır. Yazılımın değişikliklerinin kolaylaşması eski teknolojiye göre en büyük avantajlardan biridir. Ancak piyasada mevcut yazılımların birçoğu, satın alındıktan sonra bile değişiklik için elverişli değildir. Bir kara kutu gibi, almanız ya da bırakmanız için uygundur, hepsi bu.

Çalıştırabileceğimiz bir program, anlamı kapalı olan bir sayı serisinden oluşmaktadır. Hiç kimse, hatta iyi bir programcı bile, programın başka bir şey yapması için bu sayıları kolayca değiştiremez.

Programcılar normalde bir programın “kaynak kodu” ile çalışır, bu kaynak kodu, Fortran veya C gibi bir programlama dilinde yazılmaktadır. Kullanılmakta olan verileri ve programın parçalarını göstermek için isimleri kullanır ve toplama için + ve çıkarma için gibi simgelerle işlemleri temsil eder. Programcıların, programları okuması ve değiştirmesine yardımcı olmak için tasarlanmıştır. Burada bir örnek mevcuttur; bu örnek, bir düzlemdeki iki nokta arasındaki uzaklığı hesaplamak için kullanılan bir programdır:

     float
     distance (p0, p1)
          struct point p0, p1;
     {
       float xdist = p1.x - p0.x;
       float ydist = p1.y - p0.y;
       return sqrt (xdist * xdist + ydist * ydist);
     }

Burada husus kaynak kodun tam olarak ne anlama geldiği değildir; cebir gibi gözükmesidir, ve bu programlama dilini bilen bir kişi onu anlamlı ve açık bulacaktır. Buna karşın, bu yazıyı yazdığım sırada kullandığım bilgisayardaki haliyle çalıştırılabilir biçimde aynı programı aşağıda görebilirsiniz:

     1314258944      -232267772      -231844864      1634862
     1411907592      -231844736      2159150         1420296208
     -234880989      -234879837      -234879966      -232295424
     1644167167      -3214848        1090581031      1962942495
     572518958       -803143692      1314803317

Kaynak kodu, programın her kullanıcısı için (en azından potansiyel olarak) yararlıdır. Ancak birçok kullanıcının, kaynak kodunun kopyalarına sahip olmasına izin verilmez. Genelde hiç kimse ondan bir şeyler öğrenmesin diye, özel mülk bir programın kaynak kodu, sahibi tarafından gizli tutulur. Kullanıcılar, yalnızca bilgisayarın çalıştıracağı anlaşılmaz sayı dosyalarını almaktadır. Bu, programın, yalnızca programın sahibi tarafından değiştirilebileceği anlamına gelmektedir.

Bir arkadaşım, bir keresinde bana bir bankada altı ay programcı olarak çalıştığını ve piyasada bulunan programlara benzer bir program yazdığını anlatmıştı. Piyasadan mevcut programa ilişkin kaynak kodunu alabilirse, kolayca ihtiyaçlarına göre ayarlayabileceğini söylemişti. Banka, bunu almak için ödeme yapmak konusunda istekliydi ancak buna izin verilmemekteydi, kaynak kodu sırdı. Bu nedenle, altı ay çalışması gerekliydi, bu, bu büyük üründe hatırı sayılır bir çalışmaydı ancak gerçekte boşa giden bir çalışmaydı.

MIT Yapay Zeka Laboratuarı 1977 yılı civarında Xerox’tan hediye olarak bir grafik yazıcısı aldı. Bu yazıcı, birçok yararlı ekleme yaptığımız özgür yazılım tarafından çalıştırılmaktaydı. Örneğin, yazılım, bir yazdırma işinin tamamlanması üzerine bir kullanıcıyı derhal bilgilendirecekti. Yazıcıda ne zaman kağıt sıkışması ya da kağıtsız kalma gibi bir sorun olsa, yazılım, derhal yazdırma işlerini sıraya koyarak tüm kullanıcıları bilgilendirmekteydi. Bu özellikler düzgün çalışmayı sağlamaktaydı.

Daha sonra Xerox, YZ Laboratuarına, ilk lazer yazıcılarından biri olan daha yeni, daha hızlı bir yazıcı verdi. Bu yazıcı, bu iş için atanan bir bilgisayarda çalışan özel mülk bir yazılım tarafından sürülmekteydi, bu nedenle en sevdiğimiz özelliklerin hiçbirini ekleyemedik. Bir yazdırma işi, bu bilgisayara gönderildiğinde ancak iş gerçekten de yazdırıldığında (ve gecikme genelde önemli orandaydı) bir bildirim almıyorduk. İşin gerçekten de ne zaman yazdırıldığının bulunması için bir yol yoktu; yalnızca tahmin yürütebiliyordunuz. Ve bir kağıt sıkışması olduğunda, hiç kimse bilgilendirilmiyordu, bu nedenle yazıcı genellikle hiç kimse tarafından tamir edilmeden bir saat öylece duruyordu.

YZ Laboratuarındaki sistem programcıları muhtemelen programın orijinal yazarları gibi bu gibi problemleri çözebilmekteydi. Xerox, bu gibi problemlerin çözülmesiyle ilgilenmiyordu ve bizi bu konuda engellemeyi tercih etti, bu nedenle problemleri kabul etmeye zorlandık. Bu problemler hiçbir zaman giderilmedi.

Birçok iyi programcı bu hüsranı yaşadı. Banka, derme çatma hazırlanmış olan programdan yeni bir program yazarak problemi çözmeyi başarmıştı ancak ne kadar yetenekli olursa olsun tipik bir kullanıcının tek yapabileceği şey vazgeçmekti.

Bu vazgeçiş, insanda kendine güven anlamında psiko-sosyal zarara neden olmaktadır. İhtiyaçlarınıza uygun olarak yeniden düzenleyemeyeceğiniz bir evde yaşamak cesaret kırıcıdır. Birinin hayatının diğer yönlerini etkileyecek şekilde yayılabilen kabullenmeye ve cesaret kırmaya neden olur. Bu şekilde hisseden insanlar mutsuzdur ve iyi çalışma yapamazlar.

Yemek tariflerinin yazılımla aynı şekilde biriktirilmiş olduğu durumu hayal edin. Şöyle diyebilirsiniz: “Tuzunu azaltarak bu yemek tarifini nasıl değiştiririm?“ ve büyük şef şu şekilde yanıt verir: “Beynimin ve damak tadımın bir sonucu olan benim yemek tarifime, tarifi kurcalamaya çalışarak nasıl hakaret edersin? Yemek tarifimi değiştirme ve onu daha güzel yapma hakkına sahip değilsin!”

“Ama doktorum tuz yememem gerektiğini söyledi! Ne yapabilirim? Benim için tuzu çıkaramaz mısınız?”

“Bunu memnuniyetle yaparım; ücretim yalnızca $50,000’dir.” (Sahibin değişiklikler üzerinde tekeli olduğu için, ücret yüksektir.) “Ancak, şimdi zamanım yok. Deniz Kuvvetleri Departmanı'na gemi bisküvileri için yeni bir tarif tasarlamam gerekiyor. İki yıl sonra sizin işinizi görürüm.”

Yazılım Geliştirmenin Engellenmesi

Üçüncü maddi zarar seviyesi, yazılım geliştirmeyi etkilemektedir. Yazılım geliştirme, bir kimsenin mevcut bir programı aldığı ve yeni bir özellik için parçalarını yeniden yazdığı ve daha sonra başka bir insanın başka bir özellik eklemek için parçaları yeniden yazdığı evrimsel bir süreç olarak alışılageldi ve bazı durumlarda, bu yirmi yıllık bir periyot boyunca devam etti. Bu arada, programın parçaları, başka programların başlangıçlarını oluşturmak üzere alınacak ve orada kullanılacaktır.

Sahiplerin var olması bu gelişim tipini engellemektedir, bir program geliştirilirken, derme çatma olarak hazırlanmış bir parçadan çalışılmaya başlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca genç pratisyenlerin, yararlı teknikleri öğrenmek için mevcut programları çalışmasını ya da hatta büyük programların yapılandırılabilmesini de önler.

Sahipler ayrıca eğitimi de önlemektedir. Bilgisayar bölümünde büyük bir programın kaynak kodunu hiçbir zaman görmemiş zeki öğrencilerle karşılaştım. Küçük programları yazma konusunda başarılı olabilirler ancak başkalarının nasıl yaptığını göremezlerse, büyük programları yazma konusunda farklı özellikleri öğrenmeye başlayamazlar.

Herhangi bir entelektüel alanda, birileri diğerlerinin omuzlarına çıkarsa, daha büyük yüksekliklere ulaşabilirler. Ancak yazılım alanında artık buna izin verilmemektedir, kendi firmanızda diğer insanların omuzlarına çıkabilirsiniz.

İlgili psiko-sosyal zarar, ülkeleri savaşta olsa bile, bilim adamlarının iş birliği yapmasını sağlayacak kadar güçlü olmuş olan bilimsel işbirliğinin ruhunu etkilemektedir. Bu ruhta, laboratuarlarını Pasifik’teki bir adada bırakan Japon oşinograflar, ABD Deniz Kuvvetleri için çalışmalarını dikkatli bir şekilde korumuş ve çalışmalarına iyi bakmaları için ABD Deniz Kuvvetlerine bir not bırakmışlardır.

Kâra ilişkin uyuşmazlık, uluslar arası uyuşmazlığın ayırdığına zarar vermiştir. Bugünlerde, birçok alandaki bilim adamı, deneyini diğerlerinin tekrarlamasını olanaklı kılmak için yayınlarında yeterince bilgi vermemektedirler. Yalnızca okuyucuların ne kadarını yapabileceklerine şaşırmalarına yetecek kadar bilgi sunarlar. Bu, rapor halinde sunulan kaynak kodunun genelde sır olduğu bilgisayar biliminde de kesinlikle benzer şekildedir.

Paylaşımın Nasıl Kısıtlandığı Önemli Değildir

İnsanların bir programın kopyalanması, değiştirilmesi ve üzerine bazı yapı taşlarının konulmasının önlenmesinin etkilerini açıkladım. Bu engellemenin nasıl gerçekleştiğini açıklamadım çünkü bu, sonucu etkilememektedir. Kopya koruması ya da telif hakkı, lisanslar ya da şifreleme ya da ROM kartları ya da donanım seri numaraları ndan hangisi ile yapılırsa yapılsın, kullanımı önlemede başarılı olursa, zarar vericidir.

Kullanıcılar, bu yöntemlerin bazılarını diğerlerinden daha uygunsuz bulmaktadır. Zannediyorum ki, en çok nefret edilen metotlar, hedeflerini gerçekleştiren metotlardır.

Yazılım Özgür Olmalıdır

Bir programın sahibinin olmasının, programın değiştirilmesinin ya da kopyalanmasının kısıtlanmasının, engelleyici olduğunu göstermiştim. Negatif etkileri yaygın ve önemlidir. Ortaya çıkan sonuç toplumda, programlar için sahipler olmamalıdır.

Toplumun ihtiyaç duyduğu şeyi anlamanın başka bir yolu özgür yazılımdır ve özel mülk yazılım kötü bir ikamedir. Bunun cesaretlendirilmesi ihtiyaç duyduğumuz şeyi almanın gerçekçi bir yolu değildir.

Vaclav Havel, bize şunu tavsiye etmiştir: “Bir şey için, başarılı olma şansına sahip olduğu için değil, iyi olduğu için savaşın.” Özel mülk yazılım yapan bir şirket, kendi dar anlamında başarı şansına sahiptir ancak bu, toplum için iyi olan şey değildir.

İnsanlar Niçin Yazılım Geliştireceklerdir

Telif hakkını insanları yazılım geliştirmeye cesaretlendiren bir araç olarak kabul edersek, ilk başta daha az yazılım geliştirilecektir ancak söz konusu yazılım daha yararlı olacaktır. Genel olarak sağlanan kullanıcı memnuniyetinin daha az olup olmayacağı açık değildir; ancak öyleyse ya da herhangi bir şekilde bu kullanıcı memnuniyetini arttırmak istersek, gelişimi yüreklendirmek için başka yollar vardır, tıpkı yollarda para toplamak için geçiş ücreti stantlarının dışında başka alternatiflerin de olması gibi. Bunun nasıl olabileceği hakkında konuşmadan önce, ilk olarak yapay cesaretlendirmenin gerçekten ne kadar gerekli olduğunu sorgulamak isterim.

Programlama Eğlencelidir

Örneğin, para için yapılacak olmasını göz ardı edersek, yol inşaatı gibi az sayıda kimsenin girişeceği bazı işler vardır. Zengin olma şansının düşük olduğu bazı başka çalışma ve sanat dalları mevcuttur, insanlar bu gibi işlere meraklarından ya da toplum tarafından algılanan değerlerinden ötürü girer. Buna ilişkin örnekler, matematiksel mantığı, klasik müziği ve arkeolojiyi ve çalışan insanlar arasındaki politik organizasyonu kapsamaktadır. İnsanlar, finansmanı sağlanan mevcut birkaç konum için acı bir şekilde olmaktan çok üzgün bir şekilde rekabet eder. Hatta güçleri yeterse, ilgili alanda çalışmak için para bile ödeyebilirler.

Bu gibi bir alan, zengin olma şansını sunmaya başlarsa, bir anda kendini değiştirebilir. Bir çalışan zengin olursa, diğerleri de aynı imkânı talep eder. Kısa zamanda, tümü, zevk için yapmakta oldukları şey için büyük miktarlarda para isteyebilirler. Birkaç yıl geçtiğinde, ilgili alanla ilişkili herkes, büyük maddi çıkar olmaksızın işin yapılmasına saçma gözüyle bakacaktır. Sosyal planlayıcılara, bunu gerçekleştirmek için gerekli olan özel tedbirleri ve tekeli oluşturarak bu kârların mümkün olmasını sağlamaları konusunda baskı yapacaklardır.

Bu değişim, 1980'lerde bilgisayar programcılığı alanında gerçekleşti. 1970'lerde, “bilgisayar bağımlılığı” adlı makaleler vardı: kullanıcılar “çevrim içi oluyorlardı” ve haftada-yüz-dolarlık alışkanlıkları vardı. Genel olarak insanların evliliklerini bile sona erdirmeye yetecek kadar programlamayı sevdikleri düşünülüyordu. Günümüzde, genel olarak hiç kimsenin yüksek bir ücret almadan programlama yapmadığı anlaşılmaktadır. İnsanlar, o zaman bildikleri şeyi unutmuşlar.

Belirli bir zamanda birçok insanın yüksek ücret için belirli bir alanda çalışacağı doğruyken, bunun hâlâ doğru olması gerekmez. Toplumun da bunu yüreklendirmesi ile, değişimin dinamiği tersine işleyebilir. İnsanların zengin olma ihtimalini ortadan kaldırırsak, o zaman bir süre sonra, davranışlarını yeniden ayarladıkları zaman, insanlar, bir kere daha yeniden başarının zevki için ilgili alanda çalışmaya can atacaklardır.

Buradaki soru şudur: “Programcılara nasıl ücret ödenebilir?” Bu soru, programcılara bir servet ödenmesinin gerekmediği fark edildiğinde, daha kolay bir soru haline gelmektedir. Sade bir yaşantının sağlanması daha kolaydır.

Özgür Yazılımın Finansmanı

Programcılara ücret ödeyen kurumların yazılım evleri olması gerekmez. Bunu yapabilecek birçok başka kurum mevcuttur.

Donanım üreticileri, yazılımın kullanımını kontrol edemeseler bile, yazılım gelişimini desteklemeyi önemli bulmaktadır. 1970 yılında, yazılımlarının çoğu özgürdü çünkü kısıtlamayı düşünmüyorlardı. Günümüzde, konsorsiyumlara katılmaya ilişkin artan istekleri, yazılıma sahip olmanın onlar için gerçekten de önemli olan şey olmadığını fark ettiklerini göstermektedir.

Üniversiteler, birçok programlama projesi gerçekleştirmektedir. Günümüzde, üniversiteler, genellikle elde ettikleri sonuçları satmaktadır ancak 1970’lerde satmamaktaydılar. Yazılım satmalarına izin verilmese, üniversitelerin özgür yazılım geliştirip geliştirmeyeceğine ilişkin bir şüphe var mıdır? Bu projeler, şimdi özel mülk yazılım gelişimini destekleyen hükümet anlaşmalarıyla desteklenebilir.

Günümüzde üniversite araştırmacılarının bir sistem geliştirmek, sistemi tamamlanana kadar geliştirmek ve projeyi “tamamlanmış” olarak adlandırmak için ödenek alması ve daha sonra projeyi gerçekten de bitirdikleri ve kullanılır hale getirdikleri şirketleri kurmaları yaygındır. Bazen tamamlanmamış sürümü “özgür” olarak adlandırırlar; gerçekten de bozulmuş iseler, bunun yerine, üniversiteden özel bir lisans alırlar. Bu bir sır değildir; ilgili herkes tarafından açık bir şekilde kabul edilmektedir. Ancak araştırmacılar bu gibi şeyleri yapma isteğine açık değillerse, yine de araştırmayı gerçekleştireceklerdir.

Özgür yazılım geliştiren programcılar, yazılımla ilgili hizmetleri satarak yaşamlarını sağlayabilirler. GNU C derleyicisini yeni donanıma taşımak ve GNU Emacs’a kullanıcı ara yüzü uzantıları yapmak üzere tutulmuştum. (Gerçekleştirilmesi tamamlandıktan sonra bu gelişmeleri kamuya sundum.) Ayrıca ders verdim ve bunun için de ücret aldım.

Bu şekilde çalışan tek ben değilim; şimdi bundan başka hiçbir iş yapmayan başarılı ve büyüyen bir şirket var. Ayrıca GNU sisteminin özgür yazılımı için ticari olarak destek sağlayan başka birçok firma bulunmaktadır. Bu, bağımsız yazılım destek endüstrisinin başlangıcıdır, özgür yazılım baskın hale gelirse, oldukça büyüyecek olan bir endüstridir. Çok zengin olanlar dışındaki kullanıcılara, özel mülk yazılım için mevcut olmayan bir seçeneği sunmaktadır.

Özgür Yazılım Vakfı gibi yeni vakıflar da programcıları finanse edebilir. Kurumun gelirlerinin çoğu, posta vasıtasıyla disk ve teyp alan kullanıcılar tarafından sağlanmaktadır. Teypler üzerindeki yazılım ücretsizdir, bu, her kullanıcının yazılımı kopyalama ve değiştirme özgürlüğünün olduğu anlamına gelmektedir ancak birçoğu kopyaları almak için ödeme yapmaktadır. (“Özgür yazılımın” ücretle ilgili değil özgürlükle ilgili olduğunu unutmayın.) Halihazırda bir kopyaya sahip bazı kullanıcılar, hak ettiğimizi düşündükleri bir katkıyı sağlamak için teyp sipariş etmektedir. Vakıf ayrıca bilgisayar üreticilerinden önemli oranda bağış da almaktadır.

Özgür Yazılım Vakfı bir bağış kurumudur ve geliri, mümkün olduğunca fazla sayıda programcı tutmak için harcanmaktadır. Bir şirket olarak kurulmuş olsaydı, aynı ücretle aynı özgür yazılımı kamuya dağıtarak, kurucusu için çok iyi bir servet sağlayabilirdi.

Vakıf bir bağış kurumu olduğu için, programcılar genelde başka bir yerde kazanacaklarının yarı parasına Vakıf için çalışmaktadır. Bunu yapmaktadırlar çünkü bürokrasimiz yoktur ve çünkü çalışmalarının kullanımının engellenmeyeceğini bilmenin memnuniyeti içindedirler. Hepsinin ötesinde, programlama eğlenceli bir iştir. Buna ek olarak, gönüllüler de bizim için birçok yararlı program yazmıştır. (Teknik yazarlar bile gönüllüdür.)

Bu, müzik ve sanatta olduğu gibi programlamanın çok etkileyici olduğunu doğrular. Hiç kimsenin programlama yapmayacağından korkmamıza gerek yoktur.

Kullanıcılar Geliştiricilere Ne Borçludur?

Yazılım kullanıcılarının, yazılımın desteklenmesine katkıda bulunmak için manevi bir zorunluluk hissetmesi için iyi bir neden vardır. Özgür yazılımın geliştiricileri, kullanıcıların eylemlerine katkıda bulunmaktadır ve özgür yazılım geliştiricilerine bunu sürdürmeleri için finansman sağlamak kullanıcıların uzun vadede ilgilendikleri bir husustur ve adildir.

Ancak, bu husus, özel mülk yazılım geliştiricileri için geçerli değildir çünkü kısıtlamalar, bir ödülden çok bir cezayı gerektirmektedir.

Bu nedenle burada bir ikilem vardır: yararlı yazılımın geliştiricisi, kullanıcıların desteğine hak kazanmaktadır ancak bu manevi zorunluluğun bir gereksinime dönüştürülmesine ilişkin her türlü girişim, zorunluluğa ilişkin temele zarar vermektedir. Geliştirici, bir ödülü hak edebilir ya da talep edebilir ancak bunların her ikisi de aynı anda olamaz.

Bu ikilem ile karşı karşıya kalan etik bir yazılım geliştiricinin, ödülü hak edecek şekilde davranacağına inanıyorum fakat tabiki kullanıcılardan gönüllü bağışı da rica etmelidir. Sonuç olarak, kullanıcılar, tıpkı kamuya ait radyo ve televizyon istasyonlarını desteklemeyi öğrendikleri gibi baskı olmaksızın geliştiricileri desteklemeyi de öğrenecektir.

Yazılım Üretkenliği Nedir?

Yazılım özgür olsaydı, hâlâ programcılar olacaktı ancak daha az sayıda olacaktı. Bu durum toplum için kötü olur muydu?

İlle de öyle olması gerekmez. Günümüzde gelişmiş toplumlar, 1900 yılında olduğundan daha az sayıda çiftçiye sahiptir ancak bunun toplum için kötü olmadığını düşünmekteyiz çünkü daha az sayıda çiftçi, birçok çiftçinin sağladığından daha fazla gıda sağlamaktadır. Bunu gelişmiş üretkenlik olarak adlandırırız. Özgür yazılım, talebi karşılamak için çok daha az sayıda programcıya ihtiyaç duymaktadır çünkü her seviyede yazılım üretkenliği artmıştır:

  • Geliştirilen her bir program daha geniş kullanıma sahiptir.
  • Derme çatma hazırlanmış bir şeyden başlamak yerine isteğe göre uyarlamak için mevcut programlar uyarlanabilir.
  • Programcılar daha iyi bir şekilde eğitilir.
  • Tekrarlayan geliştirme çabaları elenir.

Daha az sayıda programcının işe alınmasına neden olacağını ifade ederek işbirliğine karşı çıkanlar, gerçekte artmış üretkenliğe karşı çıkmaktadır. Aslında bu insanlar genelde yazılım endüstrisinin artmış üretkenliğe ihtiyaç duyduğuna ilişkin geniş çaplı olan inancı kabul etmektedirler. Peki bu nasıl olur?

“Yazılım üretkenliği” iki farklı anlama gelebilir: tüm yazılım gelişiminin genel üretkenliği ya da özel olarak projelerin üretkenliği. Genel üretkenlik, toplumun geliştirmek istediği bir şeydir ve bunu gerçekleştirmenin en doğrudan yolu, bunu engelleyen, işbirliğine ilişkin yapay engelleri ortadan kaldırmaktır. Ancak “yazılım üretkenliği” alanını çalışan araştırmacılar, yalnızca geliştirmenin zor teknolojik gelişmeleri gerektirdiği ikinci ve sınırlı ifadeye odaklanmaktadır.

Rekabet Önlenemez Bir Şey Midir?

İnsanların rakiplerini geçmek için yarışmaya çalışmaları önlenemez bir şey midir? Belki de öyledir. Ancak rekabet zararlı bir şey değildir; zararlı olan şey savaştır.

Rekabet etmenin birçok yolu vardır. Rekabet, daha da fazlasını elde etmeye ve diğerlerinin yaptığından daha iyisini yapmaya çalışmaktan ibarettir. Örneğin, eskiden, programlama dehaları arasında rekabet vardı, bilgisayarın en şaşırtıcı şeyi yapmasını sağlama yarışı ya da belirli bir iş için en kısa ya da en hızlı programı kimin yazacağına ilişkin yarış. Bu rekabet tipi, iyi bir centilmenlik ruhunun korunması şartıyla herkes için yararlı olabilir.

Yapıcı rekabet insanları iyi çalışmalar yapmak üzere yüreklendirmek için yeterli olan rekabettir. Bazı insanlar, dünyadaki tüm ülkeleri ziyaret eden ilk insan olmak için rekabet etmektedir; bazıları bu uğurda bir servet harcamaktadır. Ancak rakiplerinin çölleşmiş adalarda karaya oturmaları için gemi kaptanlarına rüşvet vermemektedirler. En iyi olanın kazanmasına rıza göstermektedirler.

İnsanlar kendilerini geliştirmek yerine birbirlerine engel olmaya çalışmaya başladıklarında, rekabet savaş haline gelir, “En iyi olan kazansın” felsefesinin yerini “En iyi olsam da olmasam da ben kazanayım” felsefesi alır. Özel mülk yazılım zararlıdır, bunun nedeni yalnızca bir rekabet biçimi olması değil ayrıca toplumumuzun vatandaşları arasındaki bir savaş biçimi olmasıdır.

İş hayatındaki rekabetin mutlaka savaş olarak adlandırılması gerekmez. Örneğin, iki market rekabet ettiğinde, tüm çabaları kendi müşterilerini artırmaktır, rakibini sabote etmek değildir. Ancak bu, iş etiğine özel bir bağlılık göstermemektedir; daha çok, fiziksel şiddetin olmadığı bu iş hayatı çizgisinde savaş için az faaliyet alanı vardır. Tüm iş alanları bu karakteristiği paylaşmamaktadır. Herkesin gelişmesini sağlayan bilgilerin saklanması da bir savaş çeşididir.

Ticaret ideolojisi, insanların, rekabetle başa çıkmak için istek uyandıran şeye dayanmalarını sağlamaz. Bazı savaş tipleri, anti tekel kanunlarla yasaklanmıştır ancak yöneticiler bu kanunları ilkesel olarak savaşı reddedecek şekilde genişletmek yerine özel olarak yasaklanmamış başka savaş biçimlerini icat etmektedir. Toplumun, ayrılıkçı bir sivil savaşın ekonomik eşdeğerinde kaynağı israf edilmektedir.

“Niçin Rusya’ya Taşınmıyorsunuz?”

ABD’de uç derecede hiçbirşeye karışmama bencilliğinde olanlar hariç herhangi bir fikir savunucusu, bu suçlamayı genellikle duymuştur. Örneğin bu suçlama, özgür dünyanın diğer tüm endüstrileşmiş toplumlarında olduğu gibi, ulusal bir sağlık bakım sisteminin olması gerektiğini savunanlara da yöneltilmiştir. Evrensel olarak gelişmiş toplumlarda olduğu gibi, sanat dallarına kamusal desteği savunanlara da yöneltilmiştir. İnsanların halkın iyiliği için hissettiği sorumluluk, Amerika’da Komünizm olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu fikirler ne kadar benzerdir?

Sovyetler Birliği’nde uygulandığı şekliyle komünizm, halkın iyiliği için olduğu varsayılan ancak gerçekte Komünist partinin üyelerinin iyiliği için çalışan bir merkezi kontrol sistemidir. Ve kopyalama cihazları yasal olmayan kopyalamayı önlemek için sıkı bir şekilde korunmaktadır.

Amerikan yazılım telif hakkı sistemi, bir programın dağıtılması üzerinde merkezi kontrol uygular ve yasal olmayan kopyalamayı önlemek için kopyalama cihazlarını, otomatik kopya koruma sistemleriyle korur.

Bunun tersi olarak, insanların kendi işlemlerine karar vermekte özgür oldukları bir sistem inşa etmeye çalışmaktayım; özellikle, insanlar komşularına yardım etme konusunda ve günlük hayatlarında kullandıkları araçları geliştirme ve değiştirme konusunda özgür olmalıdırlar. Bu, gönüllü iş birliği ve yetkiyi merkezden alarak dağıtmayı esas alan bir sistemdir.

Bu nedenle, fikirleri, Rusya Komünizmine benzerlikleriyle yargılayacak olursak, burada yazılım sahipleri Komünistlerdir.

Önermeler Sorusu

Bu yazıda yazılım kullanıcısının bir yazardan ya da hatta bir yazarın çalışanından daha az önemli olmadığı varsayımını yapmaktayım. Başka bir deyişle, hangi davranış tipinin en iyisi olduğuna karar verdiğimizde, yazılım kullanıcılarıyla yazarların ilgi alanları ve ihtiyaçları eşit öneme sahiptir.

Bu önerme evrensel olarak kabul edilmemiştir. Birçok insan, bir yazarın patronunun temelde başka herhangi birinden daha önemli olduğunu düşünmektedir. Örneğin, şu ifade yaygındır: Yazılımınların sahibinin olmasının amacı, yazarın patronuna hak ettiği avantajı sağlamaktır, bunun halkı nasıl etkileyeceği önemli değildir.

Bu önermelerin kanıtlanması ya da çürütülmesinin bir yolu yoktur. Kanıt, ortak önermeleri gerektirir. Bu nedenle, söylemekte olduklarımın birçoğu, yalnızca kullandığım önermelere katılanlara ya da en azından sonuçlarının ne olduğuyla ilgilenenlere yöneliktir. Ürün sahiplerinin herkesten önemli olduğunu düşünenler için, bu yazı basit bir şekilde önemsizdir.

Ancak niçin bir çok Amerikalı, belirli insanları diğer herkesin üstünde tutan bir önermeyi kabul etsin ki? Bunun nedeni kısmen bu önermenin Amerikan toplumunun hukuksal geleneğinin bir parçası olmasıdır. Bazı insanlar, bu önermeden şüphe duyulmasının toplumun temelinde sorunların olduğu anlamına geldiğini hisseder.

Bu insanların, bu önermenin hukuksal geleneğimizin bir parçası olmadığını bilmeleri önemlidir. Hiçbir zaman da olmamıştır.

Öyle ki Anayasa, telif hakkının amacının “Bilimin ve Yararlı Sanatların İlerlemesini desteklemek” olduğunu söylemektedir. Üst Kurul, bunun üzerinde özenle çalışmıştır ve Fox Film v. Doyal’de şu ifadeyi kullanmıştır: “A.B.D.’nin tek çıkarı ve [telif hakkı] tekelin görüşülmesindeki temel hedef, halkın yazarlardan edindiği genel faydalarda bulunmaktadır.”

Anayasa ya da Üst Kurulla fikir birliği içinde olmamız gerekmez. (Bir zamanlar, her ikisi de köleliğe göz yummuştur.) Bu nedenle, fikirleri sahibin üstünlüğü önermesini çürütmemektedir. Umarım ki, bunun, geleneksel bir varsayımdan çok, bir radikal sağ varsayımı olduğunun farkına varılması çekiciliğini azaltacaktır.

Sonuç

Toplumumuzun komşuya yardım edilmesini yüreklendirdiğini düşünmek isteriz; ancak birilerini karşı duruş gösterdikleri için her ödüllendirişimizde ya da bu şekilde kazandıkları onları takdir ettiğiömizde, eleştirel mesajlar alırız.

Yazılım karaborsacılığı, kişisel yarar için toplum çıkarının önemsenmemesine itibar etmeme isteğimizin bir parçasıdır. Bu önemsememeyi Ronald Reagan’dan Jim Bakker’a, Ivan Boesky’den Exxon’a, batan bankalardan başarısız okullara kadar her yerde görebiliriz. Bunu, evsiz ve hapishanedeki insan sayısının büyüklüğünden ölçebiliriz. Anti sosyal ruh kendi kendini beslemektedir çünkü diğer insanların bize yardım etmeyeceğini gördükçe, onlara yardım etmek de o kadar saçma görünmektedir. Bu nedenle toplum vahşileşmektedir.

Vahşi bir ormanda yaşamak istemiyorsak, davranışlarımızı değiştirmeliyiz. İyi bir vatandaşın uygun olduğu zaman işbirliği yapan biri olduğu, birilerinden alma konusunda başarılı biri olmadığı mesajını göndermeye başlamalıyız. Umarım ki, özgür yazılım hareketi buna katkıda bulunacaktır: en azından bir alanda, vahşi orman yerine, gönüllü işbirliğini yüreklendiren ve bunu esas alarak çalışan daha etkin bir sistemle bunu elde edeceğiz.

Dipnotlar

  1. “Free software”'deki “free” sözcüğü, özgürlüğe atıf yapmaktadır, fiyata atıf yapmamaktadır; özgür bir programın bir kopyası için ödenen ücret sıfır ya da çok düşük bir ücret ya da (nadiren) oldukça yüksek bir ücret olabilir.
  2. Kirlilik ve trafik tıkanması hususları bu sonucu değiştirmemektedir. Genel olarak insanları araba sürmekten vazgeçirmek için araba sürmeyi daha pahalı hale getirmek istersek, bunu, geçiş ücreti stantlarını kullanarak yapmak daha dezavantajlıdır, geçiş ücreti stantları tıkanıklığı artırmaktadır. Benzin üzerine vergi koymak daha iyidir. Benzer şekilde, maksimum sürme hızının sınırlandırılmasıyla güvenliğin geliştirilmesi isteği, buna ilişkin değildir; herhangi belirli bir hız sınırı için özgür erişimli bir yol, durmaları ve gecikmeleri önleyerek ortalama sürme hızını artırmaktadır.
  3. Toplumun beğenmemesinden dolayı piyasadan çekilen Lotus Marketplace kişisel bilgi veri tabanı gibi belirli bir bilgisayar programı hiç olmaması gereken zararlı bir şey olarak değerlendirilebilir. Söylediğim şeylerin çoğu bu durum için geçerli değildir ancak sahibin, programı daha elverişsiz hale getirmesi zemininde bir sahibin olması için tartışmak daha az anlamlıdır. Program sahibi, programın elverişliliğini tamamen ortadan kaldırmaz, ancak kullanımı zarar verici olarak değerlendirilen bir program söz konusu olduğunda bu, istenen bir durumdur.